26'Lık Gübreyi Atmadan Bir Kere Daha Düşünün

26'Lık Gübreyi Atmadan Bir Kere Daha Düşünün

26'Lık Gübreyi Atmadan Bir Kere Daha Düşünün

Fındık bahçelerine 26’lık tabir edilen azotlu gübre atan çiftçimizin gönlü hep rahattır.

Çünkü fındık bahçesine zehir değil gübre atmıştır.

Fazladan atılan gübrenin ne zararı olabilir ki?

Ancak kazın ayağı çiftçinin varsaydığı gibi değildir.

Azot, fosfor ve potasyum ile birlikte çuvalda kararlı olarak bekleyebilsinler diye, tuz kristalleri ile karıştırılmış olarak bahçeye atılmaya hazır hale getirilirler.  Tuz kristalleri olarak genellikle tuz bileşikleri kullanılır, umumiyetle de  Cadmium tuzu.

Bahçeye atılan 26’lık gübre sulama ve yağmur ile suda çözünür ve kazık kökler tarafından değil kazık kökler tarafından alınır.

Bu kazık kökler suyun içerisinde çok tuz var demez gelen tuzun tamamını emer.

Netice de 26’lık tabir ettiğimiz azot, potasyum, fosfor ile birlikte tuz ihtiva eden gübrenin kazık kökler tarafından alınmasını sağlamış oluruz.

Böylece fındık kazık köklerinin gübreli ve bol tuzlu suyu almasını sağlamış oluruz.

Ancak sıkıntı burada başlar.

Biz nasıl tuzlu bir şey içtiğimizde/aldığımızda daha fazla su içersek aynısını fındık bitkisi de yapar, daha fazla su emer.

Bol su alması, görünüşte bitkiyi hızlı bir büyümeye teşvik eder, çiftçi de sevinir. 

Yapraklar canlanır, parlar, irileşir. 

Bitki, gübre sayesinde aşırı şişer…

Bu aşamada kök işlevleri yavaşlar,  daha fazla su çekmemek için.  Topraktaki iz elementleri (eğer varsa) alamaz.

Aşırı şişen ve sudan dolayı canlı görünen aynı cins bitkiler, etraftaki tüm böceklerin ilgisi çeker.

Böceklerin niyeti bitkiye zarar vermek değildir.  Onlar bitkideki suya ulaşmak isterler. 

Bir de bakarsınız ki, bitkileriniz böcekler tarafından istila edilmiştir.

Bu kadar masraftan sonra fındık ocaklarını böceklere teslim edilecek değil ya, tarım ahlakından birazcık uzaklaşmak o kadar da ayıp olamaz böcek ilacı püskürtülür. 

İlaç sadece bitki üzerindeki böcekleri öldürmez,  yerçekimi ile toprağa işler.

Karıncalar, solucanlar ve diğerleri ölmeye başlar. Sonra sırayla toprak yapısını düzenleyen ve toprak ve fındık arasındaki tamamlayıcı ilişkileri sağlayan mikroorganizmalar yok olur. 

Hâlbuki tüm bu canlılar toprakta hava delikleri açan, birbirlerine gıda zincirleri ile bağlı yaşam formlarıdır.

Toprağı canlı yapan bunlardır.

Toprak altındaki canlılığın öldüğünü çiftçi hemen fark etmez, çünkü bitkiler hala sağlıklı görünüyordur, ama topraktaki minik yardımcılarımız ölüp gitmiştir.

Yeni yağmurlar ile birlikte aşırı şişmiş dallara sahip olan fındık bahçeniz mantara karşı çok hassas hale gelmiştir.

Fındık bahçelerini istila eden külleme hastalığı da bir mantar hastalığıdır.

Külleme ve de benzeri mantar kökenli hastalıklar yüzünden üründen vazgeçilemeyeceğine göre hemen mantar ilacına başvurmaktan başka bir çare kalmaz.

Bir süre sonra yağmurlar başlar.  Veya siz sulama yaparsınız.  Suyla şişmiş bitkileriniz artık mantara çok hassas hale gelmiştir. 

Siz bu zamana kadar sentetik gübreye ve böcek ilacına çok harcama yaptığınız için mantar yüzünden ürününüzden olmak istemezsiniz değil mi?

Hemen mantar ilacına başvurursunuz.  Birkaç yıl bu döngüde ilaçlama yapılan toprakta, er veya geç,  zamanla tüm mikrobiyolojik canlılık ölür.  Toprağa işleyen mantar ilacı, topraktaki kalan diğer organik canlılığı da öldürür. 

Sağlıklı toprağın her metrekaresinde birkaç kilometre mantar ağı bulunur. Bu faydalı mantarlar,  köklerin ulaşamadığı mesafelerden bitki köklerine besin getirmekten de sorumludur.

Bitkiye besin getirerek karşılığında karbonhidrat (=şeker) alırlar.

Topraktaki canlılığın ölmesi, bu alışverişi durdurur, böylece bitkiye besin taşıyan faydalı mantar kalmaz. 

Ayrıca, canlılığın yok olması, toprağın hava deliklerinin kapanmasına, toprakta su tutma kapasitesinin düşmesine ve sonunda toprağın sıkışmasına sebep olur. 

Toprakta gözenek azalınca, bitkiye verilen su veya yağmur suyu toprağa işlemez ve yüzeyden akar.  Toprağımızı erozyonla kaybetmeye başlarız. 

Toprak bu durumda, bizden ümidi kesip, kendi doğal çözümünü devreye sokar.  Hepimizin nefret ettiği, “yabani ot” diye küçümsediğimiz bitkileri çıkarır ve bu bitkilerin kökleriyle, sıkışan toprağı gevşetmeye, toprağı yeniden canlandırmaya çalışır. 

Aslında insana verdiği mesaj şudur: “İçimdeki canlılığı öldürdün, ben yeniden otlar çıkararak, onların kökleri sayesinde toprağı gevşetmeye, hava ve su delikleri yaratmaya çalışıyorum”. 

Ama insan/çiftçi bunu anlayamaz ve yabani otlar için ot ilacı kullanır.  Toprak iyice zehirlenir. 

Nasıl başlamıştık?  İyi niyetle, para kazanmak için monokültür tarım yapacaktık.

Bir torba sentetik gübre aldık, işe koyulduk, ne hale geldik? 

26’lık gübre atarak yaptığımız temel yanlış toprağı değil bitkiyi beslemeye çalışmaktır.

Bitkiyi beslemeye çalışırken topraktaki mikrobiyolojiyi öldürmektir.

Bu yanlış devam edildiği sürece oluşan kısırdöngüden kurtulmak mümkün olmaz, maliyeti yüksek, kalıntısı çok, lezzeti azalan, sağlıksız fındıklar yetiştirilir, her geçen sene toprak daha da öldürülür.

Her geçen sene, daha fazla gübre, daha fazla böcek ve ot ilacı kullanmak zorunda kalınır.

Maliyet gitgide artar, bu sürdürülebilir bir durum olmadığı için, evden bir kişinin Akçakoca Belediyesinde asgari ücretle işe girmesi için kulise başlanır.

26’lık gübreyi atmadan bir kere daha düşünmemiz gerekmez mi?

Amacımız fındık ocaklarını değil toprağı beslemek olmalı.

 

NOT: Bu yazı, sürdürülebilir tarım danışmanı Geoff Lawton’un görüşlerinden Ziraat Mühendisi Mine Pakkaner tarafından yapılan derlemeden alıntılar yapılarak yazılmıştır.

Bu yazı ile bulaşmamı sağlayan Cenk Doğan’a teşekkür ederim.

Ergun AŞÇI


SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!

Bu habere henüz yorum yapılmamıştır, ilk yapan siz olun!...



Bu sayfa da yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan duzcetv.com sorumlu tutulamaz.