Düzce’nin İlk ve Tek Kadın Milletvekili: Ayşe Keşir

Düzce’nin İlk ve Tek Kadın Milletvekili: Ayşe Keşir

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kadınların sesi olan ve Düzce’nin ilk ve tek kadın Milletvekili Ayşe Keşir, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde çok özel açıklamalarda bulundu. 6 yıllık milletvekilliği görevi süresince kendisini en fazla etkileyen olayı paylaşan Milletvekili Keşir, o anlarda gözyaşlarını tutamadı.
 

 Düzce’nin ilk ve tek kadın Milletvekili Ayşe Keşir, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Düzce TV mikrofonlarına özel açıklamalarda bulundu. Kadınların iş hayatındaki ve toplumdaki konumuna konuşmasında yer veren Ayşe Keşir, önem verdiği konuların ilk sırasında eğitimin geldiğini söyledi. Düzce’nin eğitim ile anılan bir kent olması gerektiğine dikkat çeken Ayşe Keşir, 6 yıllık görevi boyunca kendisini derinden etkileyen bir olayı anlatırken ise gözyaşlarını tutamadı.

“Belki babam görüyordur duygusunu her işte yaşıyorum”

Şehrin ilk kadın milletvekili olmanın gurur verici olduğunu ifade eden AK Parti Düzce Milletvekili Ayşe Keşir, “Ben memleket aşığı bir babanın evladıyım. Memleketimin her bir taşını, toprağını çok seviyorum. Şehrimin ilk kadın milletvekili olmak bir defa çok büyük bir gurur. Seçmenimizin böyle bir teveccühü, Cumhurbaşkanımızın teveccühü bu. İnanılmaz büyük bir gurur. Benim babam rahmetli oldu. Çok kişisel belki ama, en ufak bir şey yaptığımda bile kendime şunu söylüyorum; belki babam görüyordur duygusunu her işte yaşıyorum. Bu inanılmaz bir motivasyon aracı” dedi.

“Parlamentoda hala kabul edilebilir eşiğin altındayız”

Siyasette kadınların sayısının kabul edilebilir eşiğin altında olduğunun altını çizen Milletvekili Keşir konuşmasına şöyle devam etti:

“Önceki tarihlere baktığımızda ne yazık ki siyasetin tamamı belki de kadın alanı olarak görülmüyordu. Ama siyaset dediğiniz şey sadece milletvekilliği de değil. Milletvekilliği işin görünen kısmı. Mesela parti teşkilatlarında siyaset, bana göre siyasetin okulu. Ben partimde 2001 yılından beri 2015 yılına kadar olan sürede siyaset yaptım. Bu dediğimiz sorunların büyük bir kısmı ile orada karşılaştık. Ama bu Cumhurbaşkanımızın desteği ile çok azaldı. 134’te kadınlara seçme ve seçilme hakkının veriliş hikayesi de dünyada aslında ender rastlanan hikayelerden biridir. Bugün pek çok Avrupa ülkesini modern, gelişmiş diye sayarız ama pek çoğunda 1960’larda edinilen bu hak Türkiye’de 1934’te Mustafa Kemal Atatürk’ün girişimleriyle elde edildi. 1935’te parlamentoda kadın oranı yüzde 4.1 idi. Ne yazık ki 2001 yılına kadar parlamentoda kadın oranını biz yüzde 1935 yılındaki oranın üzerine hiç çıkaramadık. Cumhuriyet tarihinde kadın siyasetinin böyle hazin bir hikayesi var. 1935’te ilk seçime giriyor kadınlar, parlamentonun yüzde 4’ündeler ama 2002 seçimlerine kadar bunu hiç aşamıyoruz. 2002’de AK Partiyle beraber kadınların  hem yerel meclislerde hem de parlamentoda etkinliğini artırmaya çalıştık. Bugün bu oran parlamentoda yüzde 17’lere ulaştı. Bana göre hala kabul edilebilir eşiğin altındayız. Bunun en az yüzde 25 civarında olması gerekiyor. Şu anda görevde olan bizlere çok büyük görevler düşüyor bu hususta. Bizim işimizi en iyi yapmaktan başka hiçbir şansımız yok. En çok çalışmak, işimizi en iyi yapmak, en çok uğraşmaktan başka hiçbir seçeneğimiz yok ki arkamızdan diğer arkadaşlarımızın da gelişini artıralım.”

"Bu şehrin eğitimle anılmasını istiyorum"

Önem verdiği konuların ilk sırasında eğitimin yer aldığını söyleyen Keşir, “Benim annem de çok çalışkan bir kadındı. Ben çalışmayı annemden öğrendim. Çalışmak genlerimizde var. Hiçbir işimi ertelemem. Tabii ki bazı işler prosedürlerinden dolayı ertelenebilir. Ama ben bana gelen hiçbir işi ertelemiyorum. Benim ekibim de bunu çok iyi bilir. Kazara gözden bir şey kaçabilir ama bizde olabilir ve kabul edilebilir bir şey değildir bu durum. Her işi yapamayabilirim, her işe gücüm yetmeyebilir. İstekli olduğum birçok şey var üzerinde çalışmak için. Ama iki şey beni çok motive ediyor. Birincisi sağlıkta geldiğimiz nokta. İkincisi ise eğitim. Eğitimi neden önemsiyorum? Ben Gümüşova’nın Fatih Mahallesi’nde doğdum. O zamanki adıyla doğduğum Nahiye’de lise yoktu. Babamın burada lise ok diye ben kızımı burada okutamam diyerek İstanbul’a göç eden bir ailenin çocuğuyum. Ben istiyorum ki, bu şehrin okumuş insanlarıyla, eğitim almış insanlarıyla, yurt dışına gitmiş ya da iş insanı olmuş insanlarla anılmış olmasını istiyorum. Bu şehrin eğitimle anılmasını istiyorum. Beni en çok motive eden şeylerden biri bu.

Çünkü fırsat eşitsizliğini giderecek yegane araç eğitimdir. Başka hiçbir şansımız yok. Ben 1985’te üniversiteye başladığımda kız çocuklarının okullaşma oranı yüzde 7 idi. 2001’de AK Parti kurulduğunda bu oran yüzde 13 idi. Bugün bu oran yüzde 48’e yükseldi. Hala benim için tatmin edici bir seviyede değil. Bu oranı artırmadan biz ne kadına yönelik şiddetle mücadele istediğimiz yere ulaşabiliriz, kadının iş dünyasına katılı diyoruz ne burada istediğimiz yere gelebiliriz… Biz eğitimde fırsat eşitliğini  tabiri caizse patlatmalıyız ki eğitimde bu eşitliği yakalayalım ve ondan sonra çalışma hayatı, sosyal hayat, siyasi katılım, karar alma mekanizmaları… bugün diyoruz ki mesela ne kadar az kadın valimiz var. Neden bu kadar az üst düzey kadın yöneticimiz var diyoruz. Aşağıdan bu beslemeleri sağlamamız gerekiyor. Bu yüzden eğitimi çok önemsiyorum” dedi.

“Bunun için bile vekillik yapılır dediğim bir konu var”

6 senelik milletvekilliği döneminde kendisini duygusal olarak en fazla etkileyen bir olayı paylaşan Ayşe Keşir, o anlarda gözyaşlarını tutamadı. Babası nedeniyle ayrı kalan anne ve çocuğun hikayesini mikrofonlarımıza anlatan Keşir, şöyle konuştu:

“Bir de sadece bunun için bile vekillik yapılır dediğim bir konu var. Bir çocuğumuz vardı. Ailesi bana Kaynaşlı’da ki bir programda geldi. Mehtap diye bir arkadaşımız idi. Seneler evvel eşinin çocuğunu kaçırdığını ve çocuğunun şu an Suriye’de bir kampta olduğunu ve oradan Irak’a geçtiğini, çocuğuna iki yıldır ulaşamadığını, eşinin de öldüğünü ama çocuğuna ulaşamadığını ve ona ulaşmak istediğini söyledi. Yaklaşık 6 aylık bir süreç yaşadık biz onunla. Çünkü çocuğu kaçıran baba çocuğun adını da değiştirmiş. Çocuğu anne bir isim ile biliyor, bir kimliği var ama gittiği yerde, Irak’ta toplanan bir göçmen kampında çocuk. Ayrıca baba da yok baba ölmüş. Çocuk geçen 3-4 yılda büyümüş. Aynı çocuk mu değil mi, bununla ilgili 6 aylık bir süreç yaşadık. Biz A isminde bir çocuk arayıp B isminde bir çocuk bulup, aynı çocuk mu değil mi, fotoğraflar, anneye çocuğu teşhis ettirme gibi bir süreç yaşadık. Çocuğu 2-3 aylık bir süreç içinde bulduk. Ama bulduğumuz kamptan getiremiyoruz çünkü çocuğun ismi başka bir isim. Kendim Irak’a gitmeye kalktım. Yani anlatamam size o yaşadığımız süreci. Ve o dönemde Başbakanımız Binali Yıldırım’ın çok büyük destekleriyle, Irak Başbakanı’nı iki defa sadece çocuk özelinde aramasıyla çocuğumuzu Türkiye’ye getirdik. O çocukla annenin havaalanında ki karşılaşmasında sadece bunun için bile bu işle ilgili eğer bir zahmet bir güçlük varsa hepsine değerdi. Siyaseti bunun için hakikaten severek yapıyorum. Direkt böyle eline, yüreğine dokunma imkanınız var. Onun için hiçbir anımı boş geçirme lüksümün olmadığını düşünüyorum. 6 yıldır milletvekiliyim, o havaalanındaki o karşılaşma anı için bile bütün her şeyi unutabilirsiniz ve o anı yaşamaya değer bir şeydi benim için.”

“Bugünün tarihte çok acı bir hikayesi var”

Son olarak 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü’nü “Yanarak ölen kadınların acısı üzerine inşa ettiğimiz bir gün” sözleriyle anlatan Düzce Milletvekilli Ayşe Keşir, şunları söyledi:

“8 Mart Emekçi Kadınlar Günü. Sevgililer Günü, Anneler Günü gibi kutlayacağımız bir gün değil. Bugünün tarihte çok acı bir hikayesi var. Yanarak ölen kadınların acısı üzerine inşa ettiğimiz bir gün. Kadınların çalışma hayatında da eşit işe eşit ücretten başlayan ve terfilerinde, karar alma mekanizmalarında, yöneticiliklerinde tüm eşit haklara sahip olana kadar verilen bir mücadele bu. Bunu söylerken çok cinsiyetçi bir fotoğraf da çıkartmak istemiyorum. Kadınlar lehine çıkardığımız bugüne kadar ki tüm düzenlemeler; eşit işe eşit ücret, töre cinayetlerinin ağırlaştırılmış cezaya tabii olması, 6284 sayılı Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Kanunu gibi pek çok kanunu çıkartırken aslında biz kadın ve erkek milletvekilleriyle birlikte çıkarttık. Başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere buna inanan erkeklerin inanılmaz emeği ve katkısı var kadın hakları mücadelesinin bugüne geldiği noktada. O anlamda ben bu mücadeleye 1934’te seçme ve seçilme hakkını elde ettiğimiz günden bugüne bu mücadeleye emek veren tüm kadınlara ve erkeklere buradan şükranlarımı sunuyorum. Biz kadın erkek omuz omuza siyaset yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz. Tıpkı hayatın her alanında olduğu gibi…”

Haber: H. DURNA - S. AKYOL


SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!

Bu habere henüz yorum yapılmamıştır, ilk yapan siz olun!...



Bu sayfa da yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan duzcetv.com sorumlu tutulamaz.