NE GÜNLERE GELDİK?

Türkiye de insanlar, öyle enteresan ve öyle garip şeyleri merak edip, öyle enteresan şeylere tepki verip, öyle önemli hadiselere tepkisiz kalır hale geldi ki, bazen insan bu şaka mı, yada bu da pes demeden edemiyor.

Ne demek istediğimi, şöyle anlatayım. İlk olarak klasik yılbaşı protestosu ile başlayayım. Yıllardır, ülke içinde, aralık ayına girince, başlayan bir numaralı polemiktir yılbaşı kutlaması. Efendim, Yılbaşı kutlanır mı, kutlanmaz mı? Kutlarsak Hristiyan inancına  mı hizmet etmiş oluruz? Yoksa Müslümanlığımız zedelenir mi? Kültürümüzde yılbaşı kutlaması var mı? vs vs vs. Arkadaş, özel anlamlı günler sana neyi hissettiriyorsa, sen ve senin gibi düşünen o insanlarla onu kutlarsın, başkası kutlamıyorsa da karışamazsın.

Örneğin 29 Ekim? 29 Ekim nedir? Cumhuriyet bayramıdır. Ülkenin saltanattan kurtulup, yönetimin halkın egemenliğine geçmesinin yıl dönümüdür. O gün bayrakları asarsın, kortejler varsa orda elinde şanlı Türk Bayrakları ile yürürsün, bu yönetim şekli için canını veren herkese dua edersin, böyle kutlarsın biter?

Yılbaşı nedir? Dünyanın güneş etrafında yaptığı yolculuğu tamamlayıp yenisine başladığı gündür. Yani, Dünya gibi, tüm insanların 365 gün boyunca yaptığı yolculuk tamamlanmıştır. Yeni umutlarla, yeni hayallerle yeniden yolculuğa başlanacaktır 1 ocak tarihinden itibaren. Ancak bazı her şeyi çok bilen arkadaşlar, her olayda olduğu gibi bunu da dış mihraklara bağladıkları için, yine yılbaşının da altında bir şeyler aramayı çok seviyorlar. Hatta bu kutlamanın çeşitli masalsı olaylarını da o kadar ciddiye alıyorlar ki, valla bunu da mı düşünmüşler, pes diyor insan. Mesela, elinde sopası ile çatıda Noel Babayı bekleyen vatandaş gibi. Düşünsene yıl olmuş 2018 Noel Baba diye bir şey olduğunu ve çatıdan girebildiğini düşünüyor(!). Bilader, bacadan anca kuş girer, kuş.. kasma bu kadar?

Başka bir protestocu abimizde, yılbaşı akşamı bakkalında kuruyemiş satmayarak, NO EL yazan vatandaşımızdı. Dükkanını kapatmıyor, ama kuruyemiş satmayı bırakıyor. Neden? Çünkü Hristiyanların en önemli kutsal objelerinden biri kutsal su, diğeri haç ve bir diğeri de Christmas zamanı satılan kuruyemiş. Eeee İsrail e tepkisini, bakkaldan para vererek aldığı kolayı yere dökerek gösterenlerin, Kola içmiyoruz, İsrail i protesto ediyoruz derken Fanta içen valinin olduğu yerde, bu protesto çeşitlerini hoş görmek lazım. Eeee aşırı zeka içerikli protesto herkesin harcı değil.

Şimdi ise gündemde Diyanet Başkanlığının fetvaları var. Son dönemde maalesef ses getiren fetvalara imza atan Diyanet İşleri Başkanlığının son fetvası ise, bulûğ yaşının alt sınırını kızlarda 9, erkeklerde 12 olduğunu, bu sebeple kızların 9 yaşında gebe kalabileceklerini, erkeklerin de 12 yaşına girdiklerinde baba olabilecekleri sözleri oldu. Daha önceki fetvası da çeşitli mezheplere göre babanın, kızını şehvetle öpmesi, kızına şehvetle sarılması haram olmayacağı yönündeydi.

İnsan şunu düşünüyor, evet insanların sapkınlıklarına toplumsal ahlaka, insanları o sapkın düşüncelerden uzaklaştıracak açıklamalar yapmak yerine, cevap veren Diyanet İşlerinde hata var mı? Var? Peki ama bunu soran, aklına getiren, aklından geçiren ve bunun sözde muhafazakar ve dini bütün kisvesi altında soran zihniyeti bozuk insanlara(!) ne demeli? Acaba bu soruları soran kişiler(!) bu sapkın düşüncelerinden arınması için, Diyanet İşleri Başkanlığı kendi içinde bir çalışma yapıyor mu?

Eğer Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı, yada Diyanet İşleri Başkanlığı yada herhangi bir kurum bu yönde rehabilitasyon çalışması yapmıyorsa, zaten icazet aldığını düşünen bu sapkınlar, toplum içinde gezip 9 yaşında çocuklara dini nikah kıyıp hamile bırakabileceklerini sanmaya devam edecekler yada 9 yaşından büyük kız çocukları daha o yaşlardan bu korku ile mi yaşayamaya mahkum olacaklar. Yada aileler sokakta gezerken kız çocuklarına hangi sapık bakacak diye tedirgin gezecekler. Bence dindar nesil yetiştireceğiz derken, içine kapanık ve bu kapanıklığın yanlış yönlendirdiği, eğitimi zayıf, sosyal çevresi az, araştırmayan, kafası sadece belden aşağı çalışan bir nesil yetişmeye başlamış.

Bence her kurumun toplumsal bütünlüğü sağlayabilmesi için üzerine düşeni fazlası ile yapması, iğneyi önce kendine batırması gerekiyor. Yoksa daha çooook Türk, Suriyeli yada hangi milletten olursa olsun çocuk, cinsel istismara uğrar, yada evlendirilir ve sonrasında erkek şiddetinden dolayı, öldürülür yada intihar eder, ölür. Yada çeşitli politik entrikalarla müdahale edilen davalarda suçsuz ilan edilen hayırsever iş adamları ve yada takım arkadaşları, başka ülkelerin kurdukları mahkemelerde, suçlu ilan edilir ve önce iş işlerimize, sonrada başka yerlerimize müdahale etmeye çalışırlar.

Demek ki neymiş.. Adalet bir gün herkese lazım olacakmış. Demek ki neymiş? bugün başkasının başına gelen, yarın senin de başına gelebilirmiş. Demek ki neymiş? dün yenen hurmalar, gün gelir?.


SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!

Bu köşe yazısına henüz yorum yapılmamıştır, ilk yapan siz olun!...



Bu sayfa da yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan https://www.duzcetv.com sorumlu tutulamaz.